Masallar
NASİHAT MASALI
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir delikanlı varmış. Bir gün bu delikanlının yanına bir arkadaşı gelmiş. Arkadaşı :
“- Arkadaş, sen niye evlenmezsin ?” demiş. Delikanlı :
“- Arkadaş, benim param yok, pulum yok. Böyle evlenilir mi ?” demiş. Arkadaşı :
“- Peki, ben sana yardım ederim.” demiş ve dediği gibi de yardım etmiş.
Aradan bir müddet zaman geçtikten sonra bir gün arkadaşı delikanlının yakasına yapışmış :
“- Ver paramı.” demiş. Delikanlı :
“- Arkadaş, beni daha dün evlendirdin, benim param yok. Fakat biraz daha durursan çalışır, kazanır, paranı öderim.” demiş. Arkadaşı :
“- Olmaz vereceksin.” demiş. Bunun üzerine delikanlı kızarak evine gelmiş. Karısına :
“- Çabuk bana azık kat, ben para kazanmaya gideceğim.” demiş.
Azığı alarak, Allahaısmarladık diyerek yola düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş. Bir şehre varmış. Bir adamın yanına işçi olarak girmiş, yıllar geçmiş...
Bir gün ağası :
“- Oğlum, senin evin barkın yok mu? Git memleketine bir sıla et.” demiş. Bunun üzerine delikanlı :
“- Benim kimsem yok.” demiş. Çalışmaya devam etmiş. Oraya varalı tam on altı yıl olmuş. Bir gün ağasının karşısına geçerek sılasına gitmek istediğini söylemiş. Ağasına :
“- Ben gideceğim artık, sahir benim de memleketim var.” demiş. Ağası :
“- Oğlum, şimdiye kadar niye durdun ? Ben sana bir sıla et gel demedim mi ?” demiş.
Neyse ağa hesap görmüş, parasını vermiş.
“- Haydi oğlum uğurlar olsun. ” demiş. Delikanlı biraz gitmiş ve ağası çağırmış :
“- Gel buraya!” demiş adam.
Delikanlı :
“- Buyur ağam.” demiş.
“- Verdiğim paralardan beş gümüş mecit verirsen sana nasihatim var.”
Oğlan gümüşleri vermiş. Ağa :
“- Haydi git de, doğru yoldan çıkma.” demiş. Delikanlı biraz gitmiş, ağa tekrar çağırmış :
“- Beş gümüş daha verirsen sana bir nasihat daha vereceğim.” demiş. Delikanlı parayı vermiş.
”- Haydi git de, üstüne elzem olmayan işe karışma.” demiş. Adam biraz daha gitmiş ve ağa tekrar çağırmış. Ağa :
“- Beş gümüş daha verirsen, bir nasihat daha vereceğim.” demiş. Adam sormuş :
“- Parayı niçin alıyorsun ağam ?” demiş. Ağa :
“- Parayı almazsam söylediklerimi unutursun.” demiş. Ağa adamdan aldığı paraları bir kömbenin (ekmeğin) üzerini hafifçe açarak belli etmeden koymuş. Adam parayı tekrar vermiş. Ağa :
“- Haydi git de, düşünmeden iş yapma ve şu ekmeği al, evine varasıya kadar yeme, çocuklarınla ye.” demiş.
Adam Allahaısmarladık diyerek ayrılmış. Gide gide yol ağzına varmış. Önüne ağlaşan, çığrışan, bağırışan kadın ve adamlar gelmişler. Geldikleri yolu göstererek :
“- Aman oğlum o yoldan gitme, eşkıyalar soyar.” demişler ve öteki yoldan gitmişler. Adam da giderken; aklına verdiği gümüş mecitlerle nasihat gelmiş.
“- Ben doğru yoldan çıkmayacağıma dair ağama söz vermiştim, o yola sapmayacağım.” demiş. Öteki yola sapanları eşkıyalar soymuş, adamsa kurtulmuş.
Adam gide gide bir hana gelmiş. Bakmış ki; bir yerde bir köpek, bir yerde bir kadın bağlıymış. Yemeği yiyenler artığını köpeğe, onun artığını da kadına verirlermiş. Akşam yemeğini yemişler ve yatmışlar. Sabah olmuş, yemek yerken kadınla köpeği soracak olmuş ve ağasına verdiği sözü hatırlamış :
“- Ben üstüme elzem olmayan şeylere karışmayacaktım.” demiş. Az sonra han ağası camiye gitmiş. Adam da gitmek istemiş ve yola çıkmış. O sırada han ağası camiden gelmiş, bakmış misafir yok. Hemen hizmetkarları toplamış :
“- O misafir nereye gitti? ” demiş. Hizmetkarlardan biri :
“- O gideli biraz oldu.” demiş. Ağa:
“- Çabuk, atın çatlasa bile, o misafiri bulup getireceksin!” demiş. Hizmetkâr atını kara kuş gibi sürmüş ve misafire yetişmiş. Hizmetkar :
“- Arkadaş, seni ağa istiyor. Neden haber vermeden gitti diyor.” Misafir ve hizmetkâr geriye dönmüşler. Adam ağanın karşısına geçmiş. Ağa :
“- Gel buraya! Niçin haber vermeden ve Allahaısmarladık demeden gittin? Otur şuraya da beni dinle...Şimdiye kadar buraya çok yolcular uğradı ve hepsi de şu bağlı duran kadını sordu, onu kurtarmak istedi. Ben de hepsini öldürdüm. Bu kadının bağlı olmasının sebebi var; dur anlatayım: Biz, bir gün memleketimize gelirken eşkıyalar bizi yakaladılar. Benim ellerimi ve ayaklarımı bağladılar. Bu benim karımdı. Sabaha kadar eğlendiler, içkiler içtiler, uyudular kaldılar. Ben karıma gel beni kurtar, kaçalım dedim. Karımın cevabı başka türlü oldu ve dedi ki :
“- Haydi oradan, ben bunların oldum gayri” dedi. Beni de kurtarmadı. Ben bir zaman sonra kurtuldum. Bir gün eşkıyaların elinden bunu da kurtardım. Bu kadına, o zaman yaptığının cezasını çektiriyorum.
Sen, bu kadın neden bağlı diye sormadın ve kurtarmaya çalışmadın. Bunun için seni ödüllendireceğim.” diyerek genç adama bir heybe vermiş ve bir kapı açmış:
“- Şu altınlardan bu heybe ağzına dolana kadar doldur.” demiş. Güzel bir atla bir çifte vermiş :
“- Bunlar sana hediyem olsun, haydi Allah yolunu açık etsin, uğurlar olsun.” demiş. Adam atına binmiş ve günlerden sonra bir akşam evine gelmiş. Köye girişinde onu kimse görmemiş. Kapıya gelmiş, içeriden konuşmalar duymuş, pencereden bakınca içeride karısıyla bir delikanlının oturduğunu görmüş. Adam bunu görünce :
“- Vay canına! Ben gideli karım eve bir koca getirmiş.” diyerek çifteyi yere indirmiş.
“- Bu çiftenin bir gözünü birine, bir gözünü de birine sıkayım, namusumu kurtarayım. “ demiş. O sırada ağaya verdiği söz hatırına gelmiş.
“- Ben düşünmeden iş yapmayacağıma dair söz verdim.” diyerek çifteyi indirmiş. İçeriden delikanlı önceleri sorduğu gibi:
“- Ay anam benim babam yok mu? Nereye gitti?” diye sormuş. Kadın :
“- Oğlum senin baban gideli on altı yıl oldu daha da gelmedi. O gittiğinden beri bir haber de alamadım. O gittiğinde sen benim üzerimde idin ve şimdi sen tam on altı yaşındasın.” demiş.
Bunu duyan adam kapıyı çalmış ve :
“- Kapıyı açın!” diye seslenmiş. Kadın :
“- Sen kimsin de kapıyı açayım? “ demiş. Adam :
“- Ben senin kocanım.” demiş. Kadın :
“- Benim kocam on altı yıl oldu gideli. Öldü mü, kaldı mı? Bilinmez. Sen kim oluyorsun da benim kocammış gibi sözler ediyorsun?” deyince adam:
“- Şurada tarlamız, işte filan yerde bahçemiz, bağımız yok mu?” demiş. Bu sözler üzerine kadın duraklamış. Oğlan:
“- Aç ana aç, bu benim babamdır.” demiş. Kapıyı açmışlar, sarmaş dolaş olmuşlar. Oturmuşlar sohbetten sonra yemek yemişler. O sırada çalıştığı ağasının verdiği kömbe hatırına gelmiş adamın...
“- Al gel oğlum, heybedeki ekmeği. Yanında çalıştığım ağa verdiydi. Evine varasıya kadar yeme demişti.”
Oğlan ekmeği getirmiş, bir kesmişler ekmeğin içinden gümüş mecitler dökülüvermiş. Adam :
“- Benim ağam, ağaymış...” demiş.
Onlar ermiş muradına, bizler çıkalım kerevetine...
MASAL ÜZERİNE AÇIKLAMALAR :
Bozkır masalları içinde ayrı bir yeri ve önemi olan “Nasihat” adlı masalımız; Emekli öğretmen İsmail METİN tarafından merhume Mümine YILMAZ teyzemizden dinlenerek alınmıştır.
Nasihat adlı masalı duyan duymayan, bilen bilmeyen Bozkır insanı, sanki masalda verilen nasihatlere itibar ederek; yanlış yollardan uzak durmuş, daima yolun düzgün olanını tercih etmiş, kendi üzerine düşmeyen işlere itibar etmemiş, bütün işlerinde aklı ve fikri ile hareket etmiş, sabırlı olmayı bilmişler, sonuçta da güzel ve şirin memleketlerinde aileleri ile birlikte mutlu bir şekilde hayatlarını sürdürmüşler ve sürdüreceklerdir.
Süllüm Beğ ve Süllü Hanım Tasviri
(Çizim Erol KÖSE’ye aittir)
Güncellenme Tarihi: 17 Ocak 2011